31 Mart 2009 Salı

Kat koyma zamanı gelmiş!


Bu gün yaptığım kontrolde bazı kovanların kat koyma zamanı geldiğini gördüm.3-4 çerceveli olan kovanlara takviye yapıp güçleri dengeleyeceğim geçen sene yapmadığım için kovanlar oğula kaçmıştı.
Genel olarak arıların durumları iyi ,polen akışı güzel.Kovan musluklarını iyice açtım yeterli havalandırmayı sağlamak için

28 Mart 2009 Cumartesi

Bugün hava güzeldi


Öncelikle merhum Muhsin Yazıcıoğluna mevladan rahmet diliyorum çok değerli bir insanı kaybettik.
Kontrolleri tamamladım bir kovanın daha yalancıya kaçtığını gördüm.Bugün yanındaki kovana yaklaştırdım yarın koku verip birleştireceğim inşallah.
Yukarıda resimde de görüldüğü gibi yüklü gelen işci arılar kovan musluğunu bir şekilde tutturamazsa olduğu yerde kalıp telef oluyorlar.Bir arıcının yere kadar bez ,çuval parçası serdiğini görmüştüm öyle mi yapmak lazım acaba!

21 Mart 2009 Cumartesi

Bugünkü kontroller







Bugünkü kontrollerde hava rüzgarlı olduğundan hepsini kontrol edemedim.Sekizinci kovanı kontrol edene kadar herşey yolundaydı ,bu kovanda mevcut güzelde fakat kapalı yumurtalar göüldüğü üzere hepsi erkek .Kovan bir şekilde ana kaybetmiş.Elimde işci arısı bir avuç kalmış kışı geçiren ruşet vardı hemen kafesleyip kek bölümünüde doldurup kovana verdim
hayırlısı ile inşallah kabul edilir.



18 Mart 2009 Çarşamba

Çanakkale Zaferimiz Kutlu Olsun

ANZAKLI ASKERIN ÇANAKKALEDE YAŞADIKLARI VE TÜRK SEVGISI

*Bu yaşanmış öyküyü aktaran,Sayın Dr. Ömer Musoğlu 85 yaşındadır ve halen Istanbul Moda'da oturmaktadır.*

1957 yılında Istanbul Tip Fakültesi`den mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD`ye gitmiştim.Görev yaptığım hastane de başımdan geçen ilginç bir hadiseyi şöyledir:Amerika`ya gittiğim ilk yıllar...New York`da Medikal Center Hospital`da görev almıştım.Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak, elektrokardiyografi çekmek gibi isler...Yeni gelmiş doktorlar hemen doğrudan hasta muayenesine, tedavisine verilmiyor.Diğer zamanlarda da laboratuarda çalışıyorum.Bir hastaya gittim.Yaşlıca bir adam, tahminen yetmiş beş yaşlarında 'kan vereceğim kolunuzu açar mısınız?'dedim.Adamcağız kanserdi ve ayni zamanda kansızdı. Kolunu açtım,Baktım pazusunda Türk bayrağı dövmesi var.Çok ilgimi çekti, kendisine sormadan edeme dim:'Siz Türk müsünüz?'Kaslarını yukarıya kaldırarak 'hayır' manasına bir işaret yaptı.Ama ben hala merak ediyorum.'Peki, bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?''Aldırma öylesine bir şey işte.' dedi.Ben yine ısrarla:'Fakat benim için bu çok önemli,çünkü bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım...' dedim..Bu söz üzerine gözlerini açtı.Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu:'Siz Türk musunuz?'—Evet Türk`üm.Ihtiyar gözlerime tanıdık bir göz arıyor gibi baktı.Anlatmaya başladı:'Yıl 1915. Çanakkale diye bir yer var Türkiye`de.Orada savaşmak üzere bütün Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı.Ben, Avustralya Anzaklarindandim. Ingilizler bizi toplayıp dediler ki:'Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar.Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda.Birlik olup üzerlerine gideceğiz.Bu savaş çok önemlidir.'Biz de inandık sözlerine ve s avaşmak isteyenler arasına katıldık.Beynimizi yıkayan Ingilizler Türklere karşı Topladığı askerlerin tamamını Çanakkale`ye sevk ediyormuş.Bizi gemilere doldurup Mısır`a getirdiler, orada birkaç ay talim gördük, sonra da bizi alıp Çanakkale`ye getirdiler.Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm.Öyle ki denize düsen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor, gökyüzünde havai fişekler geceyi gündüze çeviriyordu.Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatinin baharında can veriyordu.Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık. Peki, onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi?Ilk baslarda zannediyordum ki Ingilizlerin bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar.Meğer bu barbarlıktan değil yüreklerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş . Biz karaya çıktık. Taarruz edeceğiz, bizi püskürtüyorlar .Tekrar taarruz ediyoruz, bizi yine püskürtüyorlarTekrar taarruz ediyoruz...Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim.Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum.Nasıl korktuğumu anlatamam.Ingilizler bize Türkleri barbar, vahşi kimseler olarak tanıttı ya...Ama dikkat ettim, bana hiç de öfkeli bakmıyorlar, yaralarımı sarmışlar.Iyice kendime gelince bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerinden ikram ettiler bana.Iyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı.Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı.Şok oldum doğrusu.Dedim ki kendi kendime:'Bu adamlar isteseler beni su anda öldürürler ama öldürmüyorlar,Beni doyuruyorlar.Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi.Hâlbuki beni cephenin gerisine götürdüler.'Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı.Bu duygularla`Yazıklar olsun bana` dedim.Böyle asil i nsanlarla ben niye savaşıyorum, niye savaşmaya gelmişim?Bu Ingiliz milleti ne yalancıymış, ne kadar Türk düşmanıymış` diyerek pişman oldum.Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki...Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye düşündüm durdum günlerce.Nihayet bizi serbest bıraktılar.Memleketime döndüm.Işte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu Türk bayrağı dövmesini yaptırdım.Bu bayrağın esrarı bu işte.'Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:'Talihin cilvesine bakin ki o zaman ölmek üzereyken yaralarımı iyileştirerek sıhhate kavuşmama çaba sarf eden Türklerdi.Simdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarf eden bir Türk...Ne garip değil mi?Avustralya`dan Amerika`ya gelirken bir Türk ile böyle karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim.Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız.Bizi hep kandırmışlar, buna bütün kalbimle inanıyorum.'Bu sözlerin a rdından nemli gözlerle 'Bana adinizi söyler misiniz?'dedi.'Ömer' cevabini verdim.Merakla tekrar sordu: 'Peki niçin Ömer ismini vermişler sana?'—Babam Müslümanların ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana Ömer adini vermiş.-Senin adın Müslüman adı mı?Ben, 'Evet, Müslüman adı.' deyince yüzüme baktı, doğrulmak istedi.Onun yatakta oturmasına yârdim ettim.Gözleri dolu doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki:'Senin adin güzelmis. Benim adim şimdiye kadar Josef Miller` şimdiden sonra 'Anzaklı Ömer' olsun.''Olsun' dedim.—Peki, hekim beni Müslüman eder misin?Müslüman olmak zor mu?Şaşırdım, nasıl da birdenbire Müslüman olmaya Karar vermişti?Meğer o bunu hep düşünüyormuş da kimseyle konuşup soramadığı için gerçekleştirememiş'Tabii' dedim. 'Müslüman olmak çok kolay.'Sonra kendisine imanın ve Islam`in şartlarını anlattım, kabul etti.Hem kelime-i Şahadet getiriyor, hem de ağlıyordu.Mırıldandı:'Si z Müslümanlar tespih çekersiniz, bana da bir tespih bulsan da ben de yattığım yerden teşbih çekerek Tanrı`yi ansam olur mu?'Bu sözden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Tanrı`yi zikretmeyi ihmal etmiyormuş.Sonrasında bir tespih bularak kendisine getirdim.Hasta yatağında tespih çekiyor, biz de tedavisiyle ilgileniyorduk.Bir gün yanına gittiğimde samimi bir şekilde rica etti:'Beni yalnız bırakma olur mu?'—Ne gibi Ömer amca?—Ara sıra gel de bana Islam`i anlat!Sen çok güzel şeylerden bahsediyorsun.O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor.O günden sonra her gün yanına gittim, bildiğim kadarıyla dinimizi anlattım.Fakat günden güne eriyip tükeniyordu.Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum, hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum:'Doktor Ömer, lütfen, 217 numaralı odaya gelin!'Hemen yukarı çıktım.Ömer amcanın odasına vardığımda gördüğüm manzara aynen şöyleydi:Sağ elinde tespih, açık dura n sol kolunun pazusunda dövme Türk bayrağı, göğsünde imanıyla koskoca Anzakli Ömer son anlarını yaşıyordu.Hemen başucuna oturdum, kendisine kelime-i şahadet söylettim, o şekilde kucağımda ruhunu teslim etti...
Ne yalan söyleyeyim ağladım, ağladım, ağladım...

10 Mart 2009 Salı

Şeker şurubu ile Maltoz ağırlıklı şurup ,APIFONDA,APIINVERT (invert şurup) karşılaştırılması

Arı ailelerinin klasik besleme yemi şeker-su şurubudur.Piyasada endüstriyel olarak üretilmiş şurup(APIINVERT) ve keklerde(APIFONDA) mevcuttur ve Südzucker firması tarafından “çok hızlı tüketilir “,”en faydalı yem” ve “optimum sindirim sağlar” şeklinde sunulmaktadır.Uzun yıllardır yapılan karşılaştırmalı araştırmalar APIFONDA ve APIINVERT in şeker-su şurubu (2:1 ,3:2 ve 1:1) ile kıyaslanmasında hiçbir farklılık tesbit edilemedi ne arı ailelerinin besleme öncesi ve snrası gelişiminde ne de arı ailelerinin kışlama esnasındaki durumu hakkında.Buradan şu sonuca vardık kullanılan yemden ve su oranından bağımsız olmak üzere kullanılan yemin-şurubun yapımında kullanılan 1kg kuru miktar peteklerde stoklanan 1kg kış yemine eşittir.(Liebig 1994).Aşağıyukarı yedi yıldır piyasada tarımsal şekerlerden üretilen (maltoz ve türevleri) yemler daha kuvvetli şeker yapısı ile APIINVERT ve şeker-şurubundan farklılık göstermekte olan satılmaktadır.Mautz ın 1999 da yaptığı test çok kötü sonuçlar vermiştir sönen kovanlar için yüksek boya miktarı ve kalan atık sebep gösterilmiştir.Ayrıca kullanılan yem kristalleşmişti yüksek maltoz oranından dolayı.
Südzucker firması broşüründe arıların yemlenmesi hususunu tarımsal kuvvetli şekerden üretilen yüksek maltoz içerikli şuruplardan kaçınılması gerektiğini belirtmektedir .(Mautz 1999 kaynağına dayanarak)

Materyal ve Metod
Arı yemi denemeleri 1999/2000 den 2005/2006 yılına kadar sürdürülmüştür.Her yıl 45-150 arası anaç ve oğul arı aileleri 3-10 arası değişik yerlere dağıtımı yapılmış halde çalışıldı.Arı aileleri haziran temmuz dan ekim ayına kadar ve marta kadar Liebefelder metodu ile ölçülmüştür.Öyleki yemleme öncesi ,esnasında ve sonrasında ve de kışlama süresince ölçümler yapılmıştır daha doğru bir sonuca ulaşılabilmesi için.
%85 lik formik asit ile gerekli varroa mücadelesi yapılmıştır.


Yedi yıl süren ve her yıl değişik yerlerde olan 45-150 arası arı ailesinin şeker şurubu ile diğer fabrikasyon ve el yapımı invert tarzı şurupların teste tabi tutulduğu bir araştırmanın sonucu:

Yedi yıl boyunca 39 değişik yerde yapılan çalışmalar göstermiştirki ;fabrikasyon yada el yapımı üretilen yemler maltoz ağırlıklı şurup ve invert tarzı şuruplar (APIFONDA,APIINVERT v.b) şeker şurubu ile mukayese edildiğinde ne pozitif ne de negatif etki farkı görülmüştür.

Bu sonuç besleme esnasındaki ve sonrasındaki koloni gelişimi ve kışlama dahil değerlendirilerek varılan sonuçtur.

Bu tür şurupların avantajı uzun süre bozulmadan (bir yıl kadar) kalmalarıdır.

devamı ediyorum ...

Hohenheim UNI Arıcılık Enstitüsü
orjinali
https://www.uni-hohenheim.de/bienenkunde/Maltosesirup.pdf

3 Mart 2009 Salı

Biraz da tarih ,güzel bir arşiv

ARSIV OLARAK SAKLANABILECEK SUPER BIR CALISMA.HAZIRLAYANLARIN ELINE SAGLIK
SAKLAYIN,ÖZELLİKLE 1919 YILINI
ÇOCUKLARINIZA, TORUNLARINIZA OKUYUN OKUTUN
Gerçek tarih....
SUPER BİR ÇALIŞMA





http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1919-1919-0.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1919-1919-1.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1919-1937.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1937-1942.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1943-1945.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1946-1950.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1950-1955.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1955-1960.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1960-1961.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1961-1964.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1964-1966.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1966-1971.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1971-1973.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1973-1975.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1975-1978.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1978-1980.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1980-1982.pdf
http://www.atonet.org.tr/yeni/files/_files/UNUTULAN_MANSETLER/1982-1984.pdf